Edebiyatın Diğer Disiplinlerle Etkileşimi

Hayatın koşturmacasından, stresinden, yorgunluğundan sıyrılmak için edebi ürünler ne de iyi gelir o ruh halimize. Bu bazen bir dönem hikayesinde, bazen psikolojik bir dramda, seyahat kitaplarında ya da yeni gelişmeleri merakla takip edenlerin okuyabileceği teknolojik dergi ya da kitaplarda kendini gösterir.

Günümüz dünyasında disiplinlerin birbirleriyle ya da bilimin diğer sanat dallarıyla etkileşiminin arttığını görüyoruz. Edebiyat da içerisinde her türlü bilim dalına başvurabileceğimiz diğer disiplinlerle de etkileşimi açık olan son derece geniş yelpazeyle ele alınabilecek bir sanattır. Edebiyatın en önemli unsuru; insan, dil ve dünya gerçekliğidir. Kendini en güçlü şekilde ifade etmek, insanları etkilemek edebiyatın sonsuz dili sayesinde boy gösterir. Toplumların gelişmesinde en büyük faktör felsefi fikirlerdir. Felsefenin düşünce gücü ve edebiyatın güçlü dili bir araya gelerek oldukça güzel edebi eserler ortaya çıkmıştır. Felsefe de edebiyatla birlikte çok daha hızlı yayılma ve gelişme imkânı bulmuştur. İnsanların birbirileriyle olan sosyal ilişkisi, toplumun değerleri, inançları, zevkleri ilk insanlık devrinden günümüze kadar eserlere konu olmuştur. Bu tanımlamaya en güzel örneklerden bir tanesi Recaizade Mahmut Ekrem’in ‘’Araba Sevdası’’ adlı sosyolojik eseridir. Bu eserde yazar, toplumun eğlence anlayışını, zevklerini ve batıya olan bir özentinin var oluşunu, insan üzerindeki etkilerini anlatmıştır.

Yer ve mekân izleri coğrafi anlamda ve tarihi anlamda da edebi eserlerde karşımıza çıkmaktadır. Bir yerin dağlarından, ovalarına, akarsularından, göllerine betimleyici anlatımlarıyla dikkat çekmektedir. Bir dönemi incelerken de tarih bilimi bize, olayların oluş sırası, tarihi, sebebi, doğurduğu sonuçları yalın halde ve objektif bir şekilde sunar. Buna edebiyatın güçlü kelimeleri yoğun duygu uyandıracak vurguları da eklendiği zaman geçmiş ve gelecek arasında bir köprü kurulmuş olur. Edebiyat diliyle harmanlanmış bir tarihi eseri okuduğumuz zaman inanılmaz bir merak duygusu uyanır içimizde dönemi yaşarız ya da “o dönemde yaşasaydım bu olaylara bakış açım nasıl olurdu?” diye kendimize sorular sorarız. Bu bağlamda tarih bilimini belki bize okuma merakı uyandıran, sevdiren edebiyatın o güçlü dili olmuştur.

Edebi eserlerde şiirin ahenk bulmuş halini de müzik dinlerken duyarız, hissederiz. Hepimizin farklı müzik zevkleri olmasına rağmen o söz dizimleri her melodiye bürünerek hepimizde farklı duygular açığa çıkartır. Müziğin ritmi, notaları, vurguları ve kişilerdeki baskın duygularını tekrar uyandırır dolayısıyla şiir ve müziğin ortak paydası duygu olduğu için birbiriyle çok güzel örtüşürler. Vedat Türkali’nin o duygu yüklü şiirini Edip Akbayram’ın, güçlü yorumuyla dinlediğimiz gibi…

Salkım salkım tan yelleri estiğinde

Mavi patiskaları yırtan gemilerinle

Uzaktan seni düşünürüm İstanbul

Bin bir direkli Halicinde akşam

Adalarında bahar

Süleymaniye’nde güneş

Hey sen güzelsin kavgamızın şehri

Ve uzaklardan seni düşündüğüm bugünlerde

Bakışlarımda akşam karanlığın

Kulaklarımda sesin İstanbul

Yaşadığımız şehirde, ülkede ya da farklı bir ülke, şehir ziyareti esnasında o şehrin caddesinin, sokaklarının, binalarının bir dönemin yaşanmışlıklarının izlerini taşıdığını görürüz. Mimari çizimler ya da eserler edebi ruhla bütünleşerek o şiirsel tınıyı bize sunar.

Necip Fazıl Kısakürek’in de dediği gibi;

Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler!

Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler…

Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu,

Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu.

Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından

Hala çığlıklar gelir Topkapı Sarayından.

Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar;

Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar…

Gecesi sümbül kokan

Türkçesi bülbül kokan,

İstanbul,

İstanbul…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir