Havalı Fritöz

Son yıllarda ürünlerini ve yaptıkları kampanyaları hikaye ile anlatan markaların sayısı epeyce artmış durumda. Şüphesiz, bu durum tüketicilerde tetiklenen duygu, istek ve “Özgür iradeyle!” geliştiridiğimiz tutumlarımızla paralel bir doğrultuda ilerlemekte. İçerik pazarlama platformu OneSpot’a göre tüketicilerin %90’ından fazlası markaların hikaye odaklı reklam yapmalarını istiyor *. “Hikaye de nedir, esnafın karnı hikayeye tok, fiyattan, taksitten haber ver!” diyorsanız, kalan kısmı okumanızı tavsiye ederim. Hikaye anlatımının önemini göz ardı eden ve her kitleye bir hikaye oluşturmak için çaba sarf etmeyen firmalar yüksek bedeller ödemeye hazır olmalı. Çünkü ürün ya da hizmet, yazılım veya donanım artık birbiri yerine kullanılabilecek alternatif ürün ve markalar çoktan pazarda yerlerini almış durumda. Biri olmazsa diğeri olur kafası da müşterilerimizde yerleşik bir tutum. Elbette, aldığı hizmeti değiştirmenin maliyeti herkes için var ve olmaya devam edecek. Ancak ürün yöneticileri bu değişimin UX, kullanım kolaylığı, erişilebilirlik, çoklu platformalara uyum ve çıktının birebir aynı olacağı bir çözüm yaratmak için çabalıyorlar zaten. Günümüzde tüketicilerin gerek fonksiyonel, gerekse ekonomik açıdan değerlendirebilecekleri onlarca ürün var. Bu durum her pazarda bu kadar bol bir hizmet skalasında alternatifler olmasa da tek ürünün kaldığı bir Dünya’nın artık kalmadığını haykırıyor. Dolayısıyla bir marka kendini benzer ürünlerden ayıramıyorsa, kalıcılığını ve marka değerini kaybetmeyi göze almış demektir. Kalıcılık ve marka değerinin parlatılmasını, meyve sebzesini devamlı cilalayıp vitrinini süsleyen bir manav motivasyonuyla yapan firmalar kazanacaklar. Manavın, pazarcının anlattığı hikaye ve söylediği türkü ne kadar içtense o kadar da müşteri kazanacaklar. Bir markayı benzerlerinden ayırmak için yapılabilecek en doğru hamle insanların karar alırken hem rasyonel düşünüp hem de duyguları ile hareket etmeye meyilli olduklarını unutmamaktır. Çünkü firmalar, insanların sadece somut ihtiyaçlarını gidermek için kullandıkları ürünleri üreterek hayatta kalamayacaklarını çoktan anladılar. İnsanlar artık sadece ihtiyaçlarını gidermekle yetinmiyor, çok daha büyük bir hikayenin parçası olmak istiyorlar.  Hikaye anlatımı ise onlara parçası olmak isteyecekleri şeye bir bilet veriyor. Firmaların hikayeleri bağ kurabilecekleri bir dünyanın kapısını aralıyor. Kapıyı açan mahir eller ise hikaye anlatıcıya ait.

Airfryer’ı duymayanımız kalmadı. Bu teknolojinin yeni değil de 2012 yılından beri var olduğunu öğrendiğimde duruma anlam verememiştim. İyi de bunca yıl hangi kayanın altında saklı kaldın? Herhangi bir ürünün ortaya çıkması için Porter’ın 4P kuralını hatırlayalım (Product-Ürün veya Hizmet, Place – Satış yapılan mekan, Price – Fiyat, Promotion – Pazarlama) . Ürünler birbirine benziyor ve Dünya’da malzeme, know-how, yetenek ve enformasyon için sınırlar kalkmış durumda. Gayret edip, kaynak bulan ve bu kaynağı yöneten her ekip benzer performansta ürün/hizmet üretebilir halde. Mekanlar, pandemiyle birlikte flulaştı öte yandan ürünün son kullanıcıya varması için mağaza, e-ticaret gibi seçenekler çoğaldı. Geriye doğru fiyat ve pazarlama kalıyor.

Müşterilere ne “iyi ve kaliteli şeyler ucuz olmaz” yabancılığını ne de ürünü değersizleştiren ve arkasındaki kümüle emeği hissettirmeyen bir pazarlama diline ve pratiğine ihtiyaç duyulduğu dönemlerden geçiyoruz.

Airfryer’ı on yıl önce ilk çıktığında şu andakinin aynı modelleri olmasına rağmen suratına kimseyi baktırmayan kader bize neler etmez. İşte bugünkü “hype” denecek durumu yaratan taraf bu hikâyeyi anlatan pazarlamacılar, nam-ı diğer; influencerlar.’ Ne işe yarıyor bu insanlar diye?’ diye bildiğimiz soruyu yeniden soralım. Bu insanlar pazarlama yapıyorlar. Hepimiz yıllar öncesine göre çok deneyimli ve enformasyon sahibiyiz. Türlü türlü efsane cumaların feleğinden geçtik, ürünler aldık, iade ettik, tükettik, bağımlısı olduk, gönül bağı kurduk veya yollarımızı ayırdık. Ama, insanı ikna etmek hiç bu kadar kolay olmadı hiçbir devirde. Ne mucizelere ihtiyaç kaldı ne korkutucu hikayelere. Tek ihtiyacımız olan, güçlü bir hikayemizin olması ve sık sık bunu anlatmamız gerekliliği.

Airfryer, yalnızca bir ısınmış havanın sirkülasyonu ile çalışan fritöz değil. Doğru zamanlama, doğru reklam, ayakla ziyaret, yüz yüze vakit geçirme ile bıkkınlık derecesinde aklı çelinmiş, kafası karıştırılmış bir kitle ikna aracı. Influencerlar yani öykü anlatan pazarlamacılar ne işe yarıyor derseniz aklınıza bu fritöz gelmeli.

Ha bu arada, ürün yerleştirme sayılmayacaksa bir itirafta bulunalım. Biz de aldık ve maliyeti çıkarmak için durmadan kullanıyoruz😊.

  • https://www.marketingturkiye.com.tr/haberler/tuketicilerin-yuzde-92si-hikaye-odakli-reklam-istiyor/
Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir